Edirne’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki, Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii’nin 2021’de başlayan restorasyonunda kalemişleri, hat ve tezyinat çalışmaları, bilimsel veriler, tarihî belgeler ve özgün örnekler doğrultusunda, Vakıflar Genel Müdürlüğü denetimindeki Bilim Kurulu’nun gözetiminde titizlikle yürütülüyordu. 19 Haziran 2023’te Edirne Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’nun onayıyla ana kubbe restorasyonu başladı ve Aralık 2024’te tamamlandı. Fakat kendilerine “Selimiye Camii Tetkik ve Tahkik Heyeti” adını veren bir grup sürece müdahale etti. Adı geçen heyet, kubbenin mevcut hâlinin Mimar Sinan’ın tezyinat anlayışını yansıtmadığı ve sonraki onarımlarda barok etkili süslemeler eklendiği iddiasıyla kendi projelerini dayatma yoluna gitti. Dahası, ana kubbedeki tezyinatın yanı sıra; harim kısmı, yarım kubbeler, mihrap kısmındaki süslemeleri de kazıyıp yok etmeyi; yerine ise neredeyse tamamını sıradan beyaz bir sıvanın kapladığı, özgünlükten uzak ruhsuz bir proje ileri sürdü.
Aynı heyet, 29 Eylül 2023’te aldığı bir yetkilendirmeyle Şubat 2024’te Bilim Kurulu’na projelerini sundu. Proje, “yeterli belge ve bilimsel veri sunulamadığı” gerekçesiyle reddedildi. Proje bu sefer Mayıs 2024’te Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na iletildi, yine reddedildi. Ardından gelen Ocak ve Haziran 2025 başvurularıyla da bitmiş restorasyonun onayını iptal etmeye çalıştılar, bu sefer Koruma Bölge Kurulu tarafından bir kez daha reddedildi. Üç kez reddedilen proje, 29 Temmuz 2025’te Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından kabul edildi. Bununla birlikte mesele yoğun çabayla kamuoyuna taşındı ve sosyal medyada büyük ses getirdi. Büyük tartışma yaratan ve bireysel çabalarla yargıya taşınan Selimiye Camii kubbe restorasyonu için Edirne İdare Mahkemesi, projeyi “tarihî yapıya telafisi güç zararlar verebilir” gerekçesiyle 27 Eylül 2025 tarihinde durdurdu. Mahkeme, Selimiye’de bugüne kadar yapılan restorasyonlara dair tüm belgeleri ve onaylı görselleri talep etti. Ayrıca, mevcut proje sürecinde bilimsel rapor hazırlanıp hazırlanmadığının da açıklığa kavuşturulmasını istedi. 30 gün savunma süresi tanındı ve nihai kararın toplanacak bilgi ve belgelere göre verileceği belirtildi.
Barok (Olmayan) Tezyinat
Durdurma kararından önce, Anadolu Ajansı’nın 20 Eylül 2025 tarihinde yayınladığı özel habere göre heyetin rahatsız olduğu temel unsur, 1800’lerde kubbeye eklendiği öne sürülen barok tezyinat. Projeyi sunan heyetin başkanı Uğur Derman, AA’ya şöyle konuştu: “Edirne’de mahalli yazı yazan, yani kendilerine hattat denmeyecek seviyede olan kimselerle 19. asrın başında Selimiye Camisi’nin doldurulması beni çok rahatsız eder. Bunların bir an evvel kalkmasını temenni ederim.”
Heyetin başkan yardımcısı Prof. Dr. Saadettin Ökten ise barok tezyinatı şöyle eleştirdi: “Madalyonun içine ayet yazacak ama madalyon var. Dolayısıyla medeniyet noktasından bakıldığında, barok bana yabancı, beni iten bir şey. Barok bir tezyinat, sizi alır götürür, nereye? Yüzeyselliğe mahkum eder. Tevhide ve sünnete götürmeyen her türlü unsur, oradan edepli şekilde kaldırılmalıdır.” Ökten’in “Edepli şekilde kaldırılması” ifadesi, anlaşılan o ki kireçle kapatma anlamına geliyor. Nakkaş ve yüksek mimar Semih İrteş: “Bu yapının kendi kimliğine dönmesi hepimizin arzusu” derken; hattat Mehmet Özçay ise “Özgün olmayan hiçbir tarihi ve sanat değeri olmayan bu yazıların ihyası son derece yanlıştır. Bunların kaldırılması gerekir.” ifadelerini kullandı.
Özetle, Bilim Kurulu hocaları Prof. Dr. Baha Tanman, Prof. Dr. Can Binan, Dr. Öğr. Üyesi Ali Rıza Özcan, Prof. Dr. Fevziye Aköz ve Prof. Dr. Alper İlki’nin; tarihî belgeler, kaynak eserler, akademik çalışmalar, raspa verileri ve restorasyon ilkelerini içeren tüzükler çerçevesinde, onaylı bilgi, belge ve her türlü akademik veriye dayanarak hazırladıkları bilimsel ve profesyonel bir çalışmanın ürünü olan restorasyon kararlarının bulunmasına rağmen, meşruiyetini ideolojik kaygılardan alan bir heyet tarafından bilimsel temeli olmayan bir müdahale dayatılıyor. Bilim Kurulu’nda projeyi reddeden değerlendirme raporunun hazırlanmasında etkin rol oynayan Prof. Dr. Baha Tanman, kanaatini ilgili raporda açıkladığını ve Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’ın görüşlerine aynen katıldığını belirtti. Dr. Öğr. Üyesi Ali Rıza Özcan, tamamlanmış ve Bilim Kurulu onaylı restorasyon kararları bulunmasına rağmen, bu restitüsyon projesinin kabul edilmesine karşı olduğunu ifade etti. Restorasyon sürecinin başından beri Bilim Kurulu’nda görev alan Prof. Dr. Can Binan ise kurul değerlendirmesinin yok sayılmasının ardından istifasını talep ederek tepkisini ortaya koydu.
Ortaylı: Sinan’ın eserli her kulun kendi tekeline alıp harcayacağı miras değil.
Görünen o ki, Selimiye Camii çıkar gruplarının, kişisel ve ideolojik tercihlerin önünde erime tehlikesiyle karşı karşıya. Bu mesele, sonraki restorasyon projeleri için emsal teşkil edebilecek nitelikte olup, tarihe ve kültürel mirasa yönelik müdahalelerin artık yalnızca teknik bir restorasyon meselesi olmaktan çıktığını gösteriyor. İlber Ortaylı, 9 Eylül 2025 tarihinde Instagram hesabındaki dikkat çekici paylaşımında bu hamleyi “kültürel bir ihya mı, yoksa imha mı?” sorusuyla şöyle eleştiriyor:
“Burada da grup işbirliği kokusu geliyor. Eski strüktür ile yeni arasındaki zevk farkını kim çıplak gözle baksa görür. Anlaşılan bu iş ya ehliyetsizce karar altına alınıyor yahut da takım kayırmasıyla.”
Ortaylı, 30 Eylül 2025’teki paylaşımına şu ifadeleri de ekliyor:
“Başta bizim kanunlarımız olmak üzere UNESCO’nun kuralları, hassas şartları belli. Eğer izinler almadan, oldubittiye getirerek bu işlemi yapmayı hayal ediyorsanız büyük bir yanlış yapıyorsunuz demektir. Mimar Sinan imparatorluk coğrafyasına, imparatorluğun sanatına kendi üslûbunu ve merkezî Osmanlı havasını veren dâhidir. Lütfen herkes 16. asır Türk mimarisine, büyük ustanın en büyük eserine sahip çıkmayı öğrensin. Beğenmediğiniz hat ve tezhibin tarihini daha kendiniz tespit edememişsiniz. Hin-i muallakta bir hükümle restorasyona girişiliyor, hatta girişilmiş bile. Sinan’ın eserleri her kulun hatta her toplumun kendi tekeline alıp harcayacağı miras değil.”
Ortaylı’nın “UNESCO’nun kuralları” olarak değindiği üzere bu tartışma ulusal sınırları da aşıyor. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Türkiye Millî Komitesi, 11 Haziran 2025’te yayımladığı resmî görüşünde, dayatılan projenin Venedik Tüzüğü, Nara Özgünlük Belgesi, Burra Tüzüğü, UNESCO Dünya Mirası Uygulama Rehberi, ICOMOS Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi ve Türkiye 660 sayılı Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararı’na aykırı olduğunu vurgulamasının yanında; Selimiye Camii kubbesinde yer alan barok etkisi iddialarını net bir dille çürüttü. ICOMOS Türkiye’ye göre mevcut süslemeler, Sinan üslubundan sapmış değil ve bahsi geçen barok etkisi, caminin tarihsel ve kültürel bütünlüğünü tehlikeye atmıyor. Üstelik ICOMOS, olası müdahalelerin yalnızca sanatsal ve tarihsel değer açısından değil, UNESCO Dünya Mirası statüsü açısından da ciddi riskler doğurabileceğini vurguluyor. Yani yapılan her değişiklik, Selimiye Camii’nin uluslararası miras olarak kabul edilmiş statüsünü doğrudan tehlikeye atıyor.
Derin Bir Sosyo-Politik Bir Kriz
Mevcut durumda, Selimiye Camii’ restitüsyon projesi mahkeme kararıyla durdurulmuş olsa da hukuki süreç, kesin ve nihai bir çözüme ulaşmamış durumda. Dolayısıyla durumun vehameti henüz ortadan kalkmış değil. Zira Bilim Kurulu ve kamuoyunun karşı çıktığı yeni projenin hangi saiklerle ortaya çıktığı hâlâ netleşmiş değil. Teknik düzeyde, önceki restorasyonlarda Sinan üslubunun korunup korunmadığı veya Sinan dönemine ait katmanların nasıl değerlendirildiği tartışılıyor. Ancak mesele, bu teknik soruların ötesinde, kültürel mirasın bilimsel ilkeler yerine ideolojik tercihlerle yönlendirildiği derin bir sosyo-politik krize işaret ediyor.
Ortaya çıkan tabloda, yozlaşma, yetkinliğin sorgulanması, restorasyon ihalelerinde tekelleşme, uzmanlık dışı kişilerin sürece dahil edilmesi ve hangi katmanın korunacağına, hangisinin silineceğine dair kararların Bilim Kurulu’nun beyanları ve raporları dikkate alınmayarak verilmesi; kültürel miras üzerindeki tasarrufun siyasi erkin meşruiyetini üretme aracı hâline gelmesinin önünü açıyor. Kültürel mirasın; kendi değerlerini, çıkarlarını ve iktidar ilişkilerini “doğruluk” kisvesi altında meşrulaştırmaya çalışan uzmanlar topluluğu olarak tanımlayabileceğimiz “epistemik cemaat”lerin (epistemic community) politik ve ideolojik tercihlerle biçimlendirdiği bir alan olduğu kuşkusu artık zihinlerimizde daha güçlü bir yer edinmiş durumda ve bu kuşkudan kaçmak zor.
Bu nedenle meselenin yalnızca hukuki değil, toplumsal ve entelektüel düzeyde de ısrarla takip edilmesi gerekiyor. Bu amaçla, farklı disiplinlerden akademisyenlerin görüşlerine başvurarak müdahalelerin mimari, sosyolojik, tarihî ve kültürel boyutlarıyla değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Biz de bu çerçevede, ArtDog Istanbul olarak konunun takipçisi olduk ve çeşitli üniversitelerden, farklı alanlardan akademisyenlerin katkılarıyla meseleyi çok boyutlu bir perspektiften ele almaya çalıştık.
Prof. Dr. Gülru Necipoğlu.
“Bu Restorasyona Esas Kabul Etmek Büyük Hata Olur”
Prof. Dr. Gülru Necipoğlu – Hardvar Üniversitesi Tarih Bölümü
Selimiye Camii kubbe tezyinatı için sunulan alternatif restorasyon projesini ciddiye almam mümkün değil. Böyle bir siyah beyaz ve gri tonlarında; yalnızca hat ağırlıklı ve gerisi ise bomboş beyaz fondan oluşan kubbe tezyinatı, Selimiye’nin canlı renk armonisiyle ve Mimar Sinan’ın estetik anlayışıyla büyük tezat teşkil ediyor. Örneğin, caminin mihrap ve hünkâr mahfilindeki rengârenk, incelikli desenli İznik çinileri; kubbesinin tam altındaki müezzin mahfilinin renkli kalemişleri; ayrıca Selimiye’nin örnekleri bilinen, çiçek desenli ve çok renkli, müzelik eski halıları… Kanımca, şimdi restorasyon için önerilen renksiz ve aşırı sade kubbe tezyinatı vaktiyle denenmiş fakat beğenilmeyip tamamlanmamış bir taslak olabilir. Hangi dönemde yapıldığı ve tarihi de belli değil. Bunu restorasyona esas kabul etmek büyük hata olur. Bu kadar yankı uyandırması bile şaşırtıcı. Mimar Sinan da böyle düşünürdü sanırım. Maalesef bu akademik yıl, Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümünde profesör olarak ders vermem gerektiği için yapılan restorasyonu ve kubbeyi cami içinden tetkik edemedim. Ama yayınlanan fotoğraflar yukarıda ifade ettiğim görüş için yeterli görünüyor.
Prof. Dr. Süha Özkan.
“Çok Vahim”
Prof. Dr. Süha Özkan – Mimar, Mimarlık Tarihçisi, Teorisyen
Restorasyon ve değişiklik konusunda bütün kuralları ortaya koyan uluslararası bir Venedik Tüzüğü (The Venice Charter, 1964) var. Orada açıkça şöyle der: Teknolojiyi yalnızca koruma amacıyla kullanabilirsiniz; hiçbir şeyi aslına müdahale ederek değiştiremezsiniz. Bu çok net ve dünyaca kabul edilmiş bir normdur. Buna aykırı bir müdahale sadece yanlış değil, aynı zamanda ahlaken de kabul edilemez. Bunun ne kadar vahim bir şey olduğunun farkında bile değiller. Dolayısıyla böyle bir durumda yapılabilecek tek şey, böylesi bir girişimi ancak bilimsel bir çalışma kapsamında değerlendirmek olabilir.
Doç. Dr. Ali Yaycıoğlu.
“Kültürel Miras Bir Savaş Zeminine Dönüşüyor”
Doç. Dr. Ali Yaycıoğlu – Stanford Üniversitesi, Tarih Bölümü
Türkiye’de çok büyük ve ilginç kriz noktaları var. Sürekli bir yerlerden fışkıran kültür savaşları görüyoruz. Ortak bir mirası her yönüyle, her alanıyla, her dönemiyle eleştirel bir şekilde kucaklamak yerine; herkes kendi sahiplendiği dönemi, estetiği ya da kişilikleri sorgulamadan yüceltiyor. Toplum, ortak bir tarih anlatısı kuramıyor. Böyle olunca da kültürel miras bir mücadele alanına, bir savaş zeminine dönüşüyor.
Geçmişi “reddiye” üzerine kuruyoruz. Bir dönemi ihya etmeye çalışırken diğerini reddediyoruz. Mesela bir katmanı reddedip sadece Sinan dönemi ya da “Altın Çağ” üzerinden bir kimlik kurmaya çalışıyoruz. Oysa yapılar da yaşıyor. Mesela Selimiye’nin 450 yıllık kendi hikâyesi var. Yapı durduğu yerde sabit kalmıyor; yaşanıyor, dönüşüyor, hafıza biriktiriyor. Ama sen bütün bu yaşanmışlığı reddedip kendini sadece 16. yüzyıla sabitlemeye çalışıyorsun. Bu çok tuhaf bir durum.
Tarihi tek bir “orijin” üzerinden okumak büyük bir hata. Oysa tarih bir süreçtir, bir devamlılık üzerinden okumayı gerektirir. Burada görülen şey ise orijine saplanma ve bütün yaşanmışlığı yok sayma tavrıdır. Bu yaklaşımda şöyle bir yanılsama var: “Sinan olsa böyle yapardı.” diyerek saf, tek tip bir “Sinan üslubu” icat ediliyor. Orijin arayışı bir tür “selefi” tavrıdır ve tarihsel çoğulluğu reddeder. Oysa tarih bir plüralizm gerektirir; geçmişe çoğul bakmak, katmanları çoğulculukla anlamak icap eder.
“Orijincilik” dediğimiz şey ise bizi ikonoklastik bir yere götürür. Selimiye’de yapılmak istenen de aslında bir tür kültürel ikonoklazmdır: kültürel hegemonyayı geçmişi silerek yeniden kurma arayışı. Bunu farklı iktidarlar da yaptı, Kemalistler arasında da gördük. Ama bu yol işlemez. Çünkü yaşanmışlığı, toplumu, hayatı yok sayan hiçbir şey gerçekten yaşayamaz.
Prof. Dr. Ali Uzay Peker.
“İdeolojik Bir Yaklaşım Var”
Prof. Dr. Ali Uzay Peker – Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Bu dayatılan projenin perde arkasında, aslında ideolojik bir yaklaşım bulunuyor. Oysa bu tartışmalar, sanat ve mimarlık tarihçiliğinde çoktan aşılmış meselelerdir. 1970’lerde bazı hocalar, Osmanlı Baroğu’nu Batılılaşmanın ve bozulmanın bir sonucu olarak yorumlardı. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar, bu üslubun değişen bir toplumun kendini ifade etme biçimi olduğunu ortaya koydu. Osmanlı her zaman küresel olana, güncel olana yakın durmaya çalışan bir hanedanlıktı. Mimar Sinan; 14., 15. değil, 16. yüzyılın bezeme üslûbunu kullandı.
Sorun, tarihe ve eserlere dair yürütülen bir “saflaştırma” çabasından kaynaklanıyor. Sanki 16. ya da 17. yüzyıldaki Osmanlı hâliyle donmuş, değişmez bir biçimde korunmalıymış gibi bir takıntı var. Oysa tarih değişmiştir; Osmanlı da değişmiş, dönüşmüştür. Bazıları hâlâ “Altın Çağ” hayaliyle, kusursuz bir Osmanlı ve saf, bir Mimar Sinan üslubu arayışıyla kurgusal bir dünyada yaşıyor.
Sadece Selimiye değil, başka restorasyon örneklerinde de gördüğümüz gibi bu tür yaklaşımların arkasında farklı ajandalar da olabilir: maddiyat ve kendi imzasını bırakma arzusu gibi. Ancak bu tür nedensiz ve geri dönüşsüz müdahaleler yanlış ve affedilebilir değildir. Sonuç olarak, bu mesele yalnızca teknik bir restorasyon tartışması değil; aynı zamanda kültürel bir tutum meselesidir. Etki alanı yüksek belli çevrelerin ideolojik yaklaşımları, maddî ve manevi tercih ve uygulamaları tarihî kültürel mirasa zarar verebiliyor. Bu nedenle, böylesi girişimlere karşı uyanık olmak; tarihî katmanları gözeten, ayrıca uzmanlığa ve bilimsel temele dayanan koruma girişimlerini savunmak gerekir.
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay.
“Restorasyon Bilimsel Bir Etkinliktir”
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay – İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Çağdaş dünyada restorasyon, bilimsel bir etkinliktir ve uluslararası koruma ilkelerine göre yürütülür. Kültür varlığı yaşayan bir organizmadır; zaman içinde yapılan onarımlar sayesinde ayakta tutulur. Zamanla geçirdiği bu onarımlar, Selimiye Camii’nin geçmişinin bir parçasıdır ve tarihî belge değeri taşırlar. Caminin kubbesinde mevcut bezemeler, geç Osmanlı dönemi restorasyon çalışmalarına ait izlerdir ve yapıldıkları dönemin estetik anlayışını yansıtan, korunmaları gereken sanatsal katkılardır.
Mevcut izlerin ve bezemelerin kapatılması için ileri sürülen gerekçe, onların 16. yüzyıl yapısıyla bağdaşmadıkları yönündedir. Bu, öznel bir yorumdur. Eğer araştırmalar sırasında mevcut bezemenin altında ilk yapım dönemine ait, iyi korunmuş bir tabaka bulunsaydı, konu tartışılabilir ve uygun bir sunum yolu aranabilirdi. Ancak 16. yüzyıla ait izler sınırlıdır ve yetersiz veriyle geliştirilen bir bezeme projesinin Dünya Mirası bir anıta uygulanması, koruma ilkelerine aykırı bir yaklaşımdır. Bu nedenle koruma alanında çalışan mimar ve diğer uzmanlar tarafından tepkiyle karşılanmaktadır.
Bununla birlikte, herhangi bir klasik dönem Osmanlı camiinin geç Osmanlı dönemi bezemelerine sahip olması yalnızca Selimiye’ye özgü bir durum değildir. Erken ve klasik döneme ait birçok Osmanlı camii, 19. yüzyılda onarılmış; iç mekânlarına geç Osmanlı dönemi hat ve kalemişleri uygulanmıştır. Günümüzde yapılan restorasyonlar sırasında, üstteki bezeme tabakalarının altında araştırma yapılarak ilk yapıma ait veri olup olmadığı incelenmektedir. İstanbul’daki Süleymaniye Camii restorasyonu sırasında da mevcut 19. yüzyıl bezemesi altında 16. yüzyıl izleri araştırılmış; ancak yeterli veri bulunamadığından mevcut geç dönem bezemesi korunmuştur.
Dr. Öğr. Üyesi Gülsün Tanyeli.
“Ciddi Bir Kayıp Riski Var”
Dr. Öğr. Üyesi Gülsün Tanyeli – İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Selimiye’de ciddi bir kayıp riski var. Dünya Mirası listesine önerip kabul ettirdiğimiz ve “kılına bile dokunmayacağız” diye tüm dünyaya taahhütte bulunduğumuz bir yapının böyle bir durumla gündeme gelmesi kabul edilemez. Dahası, Bilim Kurulu’nu yok sayarak böylesine önemli bir mirasa müdahale edilmesi son derece sakıncalı. Mesele yalnızca bilimsel veya teknik boyutla da sınırlı değil; işin bir de ekonomik yönü var. Zaten tamamlanmış bir restorasyonun ikinci bir projeyle yeniden düzenlemeye sokulması büyük bir soru işareti. Nereden çıktı bu ihtiyaç? Bu kararın ekonomik yükünü kim üstlenecek? Yarın bu işin mali sorumluluğu kime rücu edecek? Aslında kültürel miras, mimarlık tarihi, restorasyon gibi alanlarda yer alan pek çok uzman sessiz kalsa da bunun olmaması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Gerek teorik, gerek teknik, gerekse ekonomik açıdan herkesin farklı gerekçelerle karşı çıkması da bunun bir göstergesi. Unutmamak gerekir ki alınan bu tür kararlar geleceği de şekillendiriyor. Bugün nasıl ki Menderes döneminde İstanbul’daki yıkımları ve yol inşası için alınan kararları olumsuz bir referans olarak anıyorsak, Selimiye konusunda da olası bir yanlış karar, olumsuz bir referans olarak anılacaktır.
Dr. Öğr. Üyesi Evrim Binbaş.
“Doğrusu, Bilim Kurulu’nun Dediğini Yapmak Olacaktır”
Dr. Öğr. Üyesi Evrim Binbaş – Bonn Üniversitesi, Tarih Bölümü
Bu mesele basit değil; arkasında ciddi bir entelektüel yanılsama da var. Son 30 yılda Türkiye’deki tarih ve medeniyet tartışmalarının evrimiyle bağlantılı. 1990’lardan itibaren “medeniyet” kavramı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önem kazandı; Osmanlı gibi imparatorluklar artık daha geniş bir medeniyet çerçevesinde tartışılıyor, 2000’lerin başındaki “Medeniyetler İttifakı” projeleri de bu bakış açısının bir ürünüydü. Ancak 2016’dan sonra yön değişti. Evvelce Batı medeniyeti ile yakın bir münasebet içinde tasavvur edilen Osmanlı medeniyeti, Batı’dan koparılarak, “kendi içinde tutarlı ve dış etkilerden uzak bir bütün” olarak tanımlanmaya başladı. Bu anlayışın kökeni aslına 18. yüzyıla uzanıyor: Medeniyet, dış etkilerle bozulur ve onu korumak için “özgün” hâline döndürülmelidir. Selimiye restorasyonu tartışması da bunun yansıması. “Selimiye Camii Tetkik ve Tahkik Heyeti”, eserin saf bir İslam medeniyetine ait olduğunu, sonradan barok gibi dış etkilerle bozulduğunu savunuyor.
Bunun birkaç sorunu var: Birincisi, Sinan’ın eserlerini restore eden 18. ve 19. yüzyıl Osmanlıları da Osmanlıydı; hangi Osmanlı’yı “doğru” kabul edeceğiz? Keyfî kararlarla eseri orijinaline çevirmek hem metodolojik hem ahlaki açıdan problemli. İkincisi, medeniyetin iç çelişkileri olmayan saf bir bütünlük olarak kurgulanması. Oysa tarihte her medeniyet hem güçlü hem çelişkili yanlar taşır. Bu daralan ve dışlayıcı medeniyet tasavvuru restorasyon kararlarını da yanlış yönlendiriyor. Belki de Selimiye tartışması bir hayra vesile olacak. Çünkü bu mesele herkesi – İslamcısından sekülerine, sağcısından solcusuna– bir araya getirdi. Eğer bu durum medeniyet kavramını yeniden sorgulamamızı sağlarsa ne mutlu. Restorasyon konusunda ise en doğrusu, Bilim Kurulu’nun dediğini yapmak olacaktır.
Prof. Dr. Agah Tarkan Okçuoğlu.
“Tarihin Bir Kısmı Miras, Bir Kısmı Değil Midir?”
Prof. Dr. Agah Tarkan Okçuoğlu – İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü
Türkiye’deki sanat ve mimarlık tarihi historiografisiyle ilgilenen herkes, modernite sürecine dair kaleme alınmış pek çok yazının sorunlu yönlerini fark eder. Hâlâ birçok kişi, Osmanlı coğrafyasında 18. ve 19. yüzyıllarda üretilen sanatı özgün bir üretim olarak kabul etmekte zorlanıyor. Bu nedenle, Selimiye Camii’nin kubbesinde yer alan 18. yüzyıla ait kalemişleri kimilerince beğenilmiyor, kimilerince “millî hassasiyetleri” zedeleyici bulunuyor; kimileri ise caminin 450 yıllık bezeme tarihinin belirli evrelerinden rahatsızlık duyuyor.
Restorasyonun amacı, belgesel bir dayanak olmaksızın kişisel olarak tercih edilen bir dönemi yeniden canlandırmak mıdır? Tarihin bir kısmı miras, bir kısmı değil midir? 18. yüzyılda kubbeyi bezeyen hattatı beğenmediğiniz için kurmaca bir hat programı önerebilir misiniz? Elbette hayır! Restorasyon disiplininin temel amacı, herhangi bir dönemi keyfî biçimde yeniden inşa etmek değil, yapının tarihsel bütünlüğünü korumaktır. İşte bu nedenle, tarihî yapıların korunması ve onarımı; kişisel beğenilerden ya da ideolojik kaygılardan bağımsız olarak, evrensel bilimsel kriterler ve ulusal/uluslararası hukukî düzenlemeler çerçevesinde yürütülmek zorundadır.
ArtDog Istanbul 31. Sayı140,00₺ – 350,00₺Kasım – Aralık 2025 “Dünya Hiç Bu Kadar İyi Olmamıştı”
31. Sayı şimdi basılı ve dijital versiyonuyla satışta.
Basılı dergi siparişiniz 5-7 iş günü içerisinde adresinize teslim edilir. Dijital sayı siparişiniz ise e-posta adresinize PDF olarak gönderilir.
Bir Seçim YapınBaskıDijital Başarılı
var dinamig_ajax_url = “”;
Selimiye Camii Restorasyonu İşgal Tehdidi Altında yazısı ilk önce ArtDog Istanbul üzerinde ortaya çıktı.