YAZKIL THUVERNA SARGINTI KALINTISI

YAZKIL THUVERNA SARGINTI KALINTISI

Duvathren’in yırtık kıvrımlarında bir şeyin adı olmadan uzayan ince çentik kümeleri birbirine dokunmaktan kaçınarak dururdu. Onların duruşu bir ses taşımıyor, taşımadığı için başka bir izlenim de bırakmıyordu. Siryotha adını hiç duymamış bir varlık, bu çentiklerin kenarında kendi yönsüzlüğünü sürekli küçültüp büyütmekle oyalanıyordu. Hiçbir zaman bitmeyen bir oyalanmaydı bu. Oyalanmanın içinde kabuksuz bir kırıntı gibi kıpırtısız kalır, sonra ansızın yüzeyine akçıl bir solma yayardı. Solmanın nerede biteceğini sormaya kalksa inceldiğini sanır, ama incelmek de hiç başlamamış bir şey gibi kalırdı. Duvathren’in alt tabakalarından kabuk yerine geçen bir inceleme sarkar, sarkıntının ucu asla serin olmazdı. Siryotha ona bakmadı, bakmak her defasında başka bir sönüklüğe benzeyen bir gerinti çıkarır, gerinti kabuk kabuk dalgalanır, dalgalandıkça bir tanıma çağrısı bırakırdı. O çağrıyı almamak için kendini yarım bir kıyıya sıkıştırdı.

Kıvrımların ortasına çökmüş bir kavılga vardı, kavılganın rengi yok, sesi yok, ama sanki her sızısında bir unutma tohumu bırakıyordu. Siryotha unutmayı seçmedi, seçmek demek kısa bir kabuk üretmek olurdu. Kabuklar katı değildi, sadece varlığı biraz ağırlaştıran bir doluluk taşırdı. O doluluk boşluğun yerini unuttururdu. Unutulan şeyin kendisi de eksilmezdi. Eksilmeyen bir şeyin kenarı yok, kenarsızlık ona biraz daha uzun kalmayı öğretirdi. Kalmayı öğrendikçe kıvrımların çizgileri uzayıp inceliyor, inceldikçe birbirinden kaçan küçük kıymıklar doğuruyordu. Kıymıklar hiçbir yere değmeden geçer, geçtikleri yeri sanki bir an için suskunlaştırır, sonra bu suskunluk kendi içine çöküp kaybolmayı beceremeyen bir ara boşluk gibi kalırdı. Siryotha o boşluğa eğilmedi, eğilmek ne demek onu da unutmuştu.

KAVILGAZIZ SERİN YIĞINTI

Bir zaman, Duvathren’in eğri yüzeylerinden kabuksuz bir sızıntı yükseldi. Sızıntının varlığına dair hiçbir işaret görünmezdi, sadece dokunduğu her ince tabaka biraz daha gevşerdi. Gevşemenin tadı yok, tadın yokluğu da bir rahatlık değil, daha çok belirsiz bir gerintiye yakın bir şeydi. Siryotha bu gerintiyi sırtının en dış katmanında taşıdı. Taşıdığını bile bilmedi. Bilmek bir karara benzerdi, karara yaklaşmaksa incelmiş bir sıkışma çağırırdı. O çağrıya yer yoktu. Sızıntı kısalmadı, uzamadı, yalnızca sabit kalmanın yorgunluğunu sürükledi. Sürüklenen yorgunluk biçim almayı reddettiği için Siryotha onu anlamaya çalışmadı. Anlamak yokluğun kabuğunu kalınlaştırırdı. Kabuk kalınlaştıkça dalga benzeri bir yankı üretirdi. O yankının içinde yitmek mümkün değildi. Yitmek istemiyordu. İstememek kendine ait bir rahatlık da taşımıyordu.

Geriye doğru çekilen kabuksuz sızıntı, gerintili bir çatlak bıraktı. Çatlağın kenarı yumuşak değildi ama sivriliği de yoktu. Ne tanım getiren bir sertlik ne de silik bir serinlik taşıyordu. Siryotha bu çatlağın içini gözlemedi. Gözlemek her defasında başka bir başlangıç tuzağı kurardı. Başlangıç diye bir şeyin olmadığını unutmak için sırtını yarım bir dönüşle eğdi. Eğilmenin yeri belli olmazdı. Eğildikçe katmanlarının altına ince kırıntılar sızardı. Kırıntılar suskun, yönsüz, tanımsız kalmayı başarırdı. Suskunluk çoğalmayan bir varlık gibi dalgalanır, dalgalandığı yerde kabuksuz bir seziş bırakırdı. O sezişin neye benzediğini düşünmek istemedi. Düşünmek kabuk bırakırdı.

SUSKUN SIZINTI KIVRIMI

O gece, Duvathren’in en alt tabakası ağır bir serinlikle kabardı. Kabaran serinlik kıymık üretmedi, yalnızca varlığı biraz daha seyreltti. Seyrelmek de bir çeşit eksilme sanılırdı ama eksilmekle kalmak arasında bir çizgi yoktu. Siryotha o çizgiyi hiç aramadı. Aramak incelmiş bir yükü taşımaya benzerdi. Yük taşımak istemedi. Kabarmanın sürdüğü yerde dalgalanmayan bir boşluk yayıldı. O boşluk ne sıcak ne de donuk sayılırdı. Sayılmak istemezdi. Varlığını tanımlatmadığı için kıvrımların arasına sızan bir serinlik kaldı. Serinliğin sarkıntılı bir yankısı yoktu. Yine de dokunduğu yeri biraz gevşetir, gevşediği yerde ince bir kabuksuzluk üretirdi.

Siryotha kabuksuzluğun kenarına tutunmaya kalkmadı. Kalkmak bir niyet taşır, niyet kabuk kabuk çoğalırdı. Çoğalan kabuk, gevrek bir yığılmaya dönüşürdü. O yığılmanın yeri belli olmazdı. Belli olmamak bir yük sayılmazdı. Yük taşımamak da bir bitişe yakın değildi. Bitmek istemiyordu. O yüzden sırtının alt katmanlarını biraz daha inceltti. İncelen her katmanda başka bir serinlik serpildi. Serpilen şey tanımsız kalmayı sürdürdü. Tanımak bir karar gerektirirdi. Kararsız kalmaksa daha uzun sürüyordu. Sürmekten yorulmak gibi bir şey yoktu.

YÜKSÜZ ÇATLAK DALGASI

Sabahı andırmayan bir aydınlık, Duvathren’in yüzeyine kabuksuz bir gölge bıraktı. Gölgenin dokusu ince değildi, sadece başka bir gevşeme biçimi gibiydi. Siryotha o gölgeyi seyre dalmadı. Seyretmek her zaman bir yük çağırırdı. Yük yokken dalgalanmanın rengi bile görünmezdi. Rengin yokluğu varlığın çizgisini kısaltmazdı. Kısalmak da bir seçim değildi. Seçim istemiyordu. Gölge incelmedi. İncelse de bir anlam doğurmazdı. Anlam kalmak için bir kabuk gerekirdi. Kabuk yoktu. Yine de gölge kendi sessizliğini kabartmayı sürdürdü.

Bu kabartının kenarına yakın bir kıymık süzüldü. Kıymık ne sertti ne de dağınık. Sadece var olmayı kısa bir süreliğine unutturacak kadar dalgın bir duraksama taşıyordu. Siryotha bu duraksamayı kabuklarının altına almak istemedi. Almak bir tanıma benzerdi. Tanımın kalınlığı varlığı daraltırdı. Daralmamak için yüzeyinin yönünü değiştirmedi. Yönsüz kalmak daha uzun sürebiliyordu. O uzunlukta başka bir seziş dolaşmazdı. Dolaşmak bir karar sayılırdı. Kararsızlık daha sessizdi. Sessizlik gevşek bir incelmeyle sürdü.

Suat Karaca
Editör

Suat Karaca

Dijital ortamda özgün ve bilgilendirici içerikler üretiyorum. Etkili yazı diliyle okuyucunun ilgisini çekmeyi, bilgi aktarmayı ve etkileşim sağlamayı önemsiyorum. Güncel konuları yakından takip ederek içerik stratejimi geliştiriyor, dijital dünyada aktif ve üretken bir rol üstleniyorum.

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!

Yorum Yapın