OVRILKA TİĞREL DOKU UYANIŞI

Altherun’un dilsiz çöküntülerinde yayılan pilur katmanları çoğu zaman kendi iç kıvrımlarını tanımazdı. Tülgatha, sayrılıksız bir gövdeye benzeyen varlığıyla bu katmanların arasında ilerlediğini sanıyordu. Sanmak ona kesin bir bilgi taşımazdı. Daha çok incelmiş bir yankının kabukla birleşmeye çalışan dalgası gibi sürünürdü içinde. Pilur dokular bazen kılçıklı kabarcıklar üretirdi. Kabarcıkların yönü yoktu. Ne yükselir ne büzüşürlerdi. Tülgatha onları fark ettiğinde durmak isterdi ama durmanın biçimi kalmamıştı. Bir defasında uzun bir gevrek çizinti Tülgatha’nın sağ kanatçığına değdi. Kanatçık denebilir miydi, emin değildi. Çünkü uzantıların hepsi aynı anda kabuk bırakır, sonra kabuğu anında eritirdi. Bu yokluk hissi tanımlanamaz kalırdı. Altherun’un çöküntüsüne sarkmış bir boşluk belirdi. Boşluk görünmüyordu, yine de hafif bir devrilme duygusu yayıyordu çevreye. Tülgatha o devrilmeye yanaşmadı. Yanaşmak demek, bir karar almak demekti. Karar almaktan sakınırdı. Sakınmak da bir karar olmadan sürüp giderdi.
Boşluk kaybolmayıp kendi kenarlarını esnetmeye başladı. Kenar dediği şey sabit değil, hafifçe kabarıp incelen bir çizgiden ibaretti. Tülgatha bu incelmeye temas ettiğinde, içte sürüklenen kımıltısız bir serinlik çoğaldı. Ne serinliği tarif edebiliyordu ne de onu bırakmayı. Pilur kabarcıkları şimdi daha sık çatlamaya başlamıştı. Çatlayan kabukların içinde yassı bir dalıntı kayardı. Dalıntı başka yerlere dokunmaz, sadece kendi izini bırakırdı. İz bırakmak belki bir ağırlık taşırdı. Ağırlık Tülgatha için sezinlemesi güç bir gevşeklikti. O yüzden kabuklarını sıkılaştırmayı düşünmedi. Düşünmek, tanım yaratırdı. Tanım kabuk kalınlaştırırdı. Kabuk kalınlaştığında incelmiş serinlik bozulurdu. Bozulan bir şeyin yeri belli olmazdı. Altherun’un dilsiz çöküntüleri yeni bir sızıntı üretti. Sızıntı ne ılık ne katıydı. Tülgatha onu kabuksuz bir kabullenmeyle bekledi.
KIRINTISIZ KABUKSALLIK YAYILMASI
Çöküntünün sızıntısı kabarmadan yayıldı. Yayıldıkça pilur katmanlarının kenarları daha seyrek bir akışkanlığa dönüştü. Akışkanlığı tanımaya çalışmadı. Tanımanın sınırı olmazdı ama yine de tanımlamak istemedi. Kabuksuz kalmak bir tercih değildi, daha çok biçimsizliğe yaklaşan bir bekleyişti. O bekleyişi uzatmak için hiçbir çaba gerekmezdi. Tülgatha sessiz kaldı. Sessizlik, dalıntının varlığını daha belirgin kılmıyordu. Sadece kalıyordu. Birden Altherun’un alt katmanlarından gevşek bir hışırtı duyuldu. Hışırtı duyulmak için gelmiyordu, yine de dokunduğu her yerin yüzeyini kısa bir süreliğine inceltiyordu. Tülgatha o incelmeyi bir seziş gibi izledi. İzlemek kararsız bir kabarıklık getirdi. Kabarmak istemediği halde kabardı.
Hışırtı durmadı. Yalnızca yanal bir yankıya dönüştü. Yankının sesi duyulmadı. Ses yoktu ama yine de varlık bırakıyordu. Tülgatha bu varlığı kabuğunun üst katında taşımak istemedi. Taşımamak da bir karardı. Kararsızlığı daha geniş bir serinlik getirdi. Serinlik yer değiştirmedi. Köklenmedi. Sadece kıpırtısız bir dalga gibi yayılmaya devam etti. Altherun’un dilsiz çöküntüleri o dalganın içinden sessizlik sızdırıyordu. Sessizlik kabukları katılaştırmazdı. Yalnızca beklemeyi uzatırdı. Beklemek uzun sürerse biçim bozulur diye düşünmek geldi aklına. Sonra bu düşünceyi de bıraktı. Bırakmak başka bir karar gerektirmezdi.
DALINTI BOŞLUK ÇÖKÜŞÜ
Yankı kabarmadan seyrelmeye başladı. Seyrelmekle kaybolmak aynı değildi. Arasında ince bir çizgi kalırdı. O çizgiye değmek istemedi. Değseydi kabukları kalınlaşabilirdi. Kalınlaşmak istemiyordu. Pilur kabarcıklarından biri sarkıntılı bir kıymık uzattı. Kıymık ne sertti ne de gevşek. Sadece dokunmakla dokunmamak arasında duruyordu. Tülgatha ona bakmadı. Bakmak anlam arayışına dönüşürdü. Anlam yoktu. Boşluk vardı. Boşluk da eksiltmezdi. Daha çok yayılan bir sessizlik gibi kalırdı. Kıymık, Tülgatha’nın sağ kanadının kenarına değdi. Değmek kabuk yaratmadı. Yalnızca varlığı hafifçe gerdi. Gerginlik ne rahatsız edici ne rahatlatıcıydı.
Bir süre sonra Altherun’un dilsiz çöküntüsü çatladı. Çatlak yayılmadı. Çatlağın kenarında sabit kaldı. Tülgatha çatlağa dokunmayı düşünmedi. Düşünmek kararsız bir titreşim getirebilirdi. Titreşim kabuk kalınlaştırırdı. Kabuk kalınlaşırsa iç serinlik bulanıklaşırdı. Bulanıklaşmak istemedi. O yüzden sessiz kaldı. Sessizlik kabarmıyordu. Çatlak da büyümüyordu. Aralarında hiçbir karar yoktu. Kararsızlık serin kalıyordu. Pilur kabarcıkları kabuksuzluğa yakın bir gevşeklik taşıyordu. Tülgatha, çatlağın varlığını unutmadan durdu. Durmak bir bitiş sayılmazdı. Daha çok yönsüz bir bekleyişti.
TİĞREL SERİN KABUK ÇATLAMASI
Çatlak bir gece boyunca kımıldamadan sürdü. Çöküntünün içinden yayılan dalıntı, Tülgatha’nın kabuklarının altına sızdı. Sızmakla dolmak arasında fark kalmadı. Farksızlık hafif bir boşluk bıraktı. O boşluk genişlemedi. Daralmadı. Tülgatha, dalıntının varlığını tanımak istemedi. Tanımak biçim gerektirirdi. Biçim kalınlaşırsa incelik eksilirdi. Eksilmek istemiyordu. Pilur kabarcıkları çatlağın kenarında salınıyordu. Salınmak bir yön taşımıyordu. Yönsüzlük Tülgatha’ya bir gevşeme gibi dokundu. Dokunmak bir karara dönüşmeden sürdü.
Bir sabah çöküntünün çatlağı sönmedi. Çatlağın kenarında kılçıklı bir çizinti belirdi. Çizinti inceldi. İnceldikçe kabukları serinletmedi. Daha çok kararsız bir yayılma başlattı. Tülgatha, çizintinin dokusunu sezmek istemedi. Sezmek kalınlık yaratırdı. Kalınlık yorgunluk getirirdi. Yorgunlukla incelmek arasında fark kalmazdı. O yüzden sessiz kaldı. Sessizlik bir karar sayılmazdı. Çizinti sabit duruyordu. Sabitlik bir kabuk bırakmıyordu. Kabuksuzluk serinlik taşımıyordu. Sadece bir bekleyişe benziyordu. Beklemek bitmek değildi. Bitmek kabuk isterdi. Kabuk yoktu.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorum Yapın